Muhalefet Olmayı Hatırlamak…

19 Mayıs 2012 yılından beri
Cumhuriyet Halk Partisi‘nde büyük bir gelişme var.
Milliyetçi Hareket Partisi ise günlerini hasta yatağında dinlenerek,
bol miktarda C vitamini alarak geçiriyor. Allah şifalar versin.

Devlet, (dolayısı ile de ülkemiz) büyük bir batak içerisinde.
Anayasa ihlalleri gırla gidiyor.
Hükumet kendini diktatör bir rejime doğru götürüyor.
Ülkenin görünürde birçok değeri satılmış,
Görünmezde ise neredeyse tamamı…
Gelen gelirler, artık yatırım veya halka geri dönüş için değil,
Alınan borçların faizlerini bile karşılamıyor.
Savurganlık ve israf, olabildiğince fazla.
Aynı zamanda Hükümet yanlısı çevreler de nemalanıyor…
Adalet, bütünü ile esir alınmış.
Anayasal Kurallar hiçe sayılarak,
Emperyalizmin çıkarları için hizmet veriyor.
Ülkenin bütün manevi değerleri ayaklar altında çiğneniyor.
Ergenekon ve tutuklamalar başlayalı 6 yıl olmuş.
Muhalefet cenahından kimsede ciddi bir kıpırtı yok…

Derken…

Bir de bakıyoruz ki bir başkaldırış… 19 Mayıs 2012…
Aynen 1919 Mayıs 1919 günü gibi gelen…
Yüzbinler bir araya gelmiş.
Mustafa Kemal’in askerleri olarak…
Öyle ya,
Yüzbinlerce şehit vermek pahasına,
“Ya İstiklal, Ya Ölüm” diyen bir millet, ÜLKEYİ
Emperyalizmin “DEVŞİRME” taşeronuna mı devredecek şimdi?
ASLA…

İKTİDAR ŞAŞKIN AMA,
MUHALEFET DAHA DA ŞAŞKIN…
Onlar, Takdir-i İlahi olarak kabullenmişlerdi
Her işte bir hayır vardır ” diyerek…

Bu sefer, bu işteki hayırın“HAYIR !” olduğunu izlediler şaşkınlıkla.
Zaten İktidar olmalarını da hayal olarak görüyorlardı ama,
Bu sefer Muhalefet olmanın bile de tehlikeye girdiğini fark ettiler.
Önce titrediler, sonra kendilerine geldiler
Baktılar, hücuma kalkan var,
Geride kalmamak için onların peşine takıldılar.
29 Ekim 2012′de

Şimdi de; “Biz olmasaydık…” diye başlayan masallar okuyorlar.
Bu millet ne gördü sizden ki, bundan sonra görsün.
Derler ya, “Ateş olsa cirmi kadar yer yakar”…
10 yıldan beri muhalefet, iliklerine kadar işlemiş.
Sessiz, Suskun, İtaatkar…

Diğer “küçüklük” yani “ufak muhalefet” ise halen hasta yatağında öksürüyor,
Titriyor” ama bir türlü kendine gelemedi…
Ancak koltuk değneği ile doğrulabiliyor.
Kendisi yürümeye çalışmaktan çok,
İktidarın hizmetine sunuyor değneyini.

Oysa İkdidarın uzuvlarında bir problem yok,
Cin gibiler maşallah; Emperyalizmin vitamini ile,
Capcanlılar, Taptazeler.
Ama onlarda problem başka…
Ruhları yok Ruhları;
“Ucuz bir bedel” karşılığında sattıkları…

Bu nedenle bakın; dikkatle inceleyin.
Her hareketleri gergin, sinirli, tedirgin
“Yüzde elli” diye anons ettikleri halkın içine dahi giremiyorlar.
Korkuyorlar. Adeta ödleri patlıyor.
Bu nedenle halkı, olabilecek her yerden dışlıyorlar…
NEDEN? Onun nedenine bir başka yazıda geleceğiz…

“Ey Türk Gençliği; Birinci vazifen, Türk istiklâlini,
Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur…”

Türk Siyaseti Onlarca yıldan beri yozlaşmış, yozlaştırılmış.
Şu anda Mevcut Altyapı, hiçbir yapıyı kaldıracak güçte değil.
Sakın ha sakın, İkinci bir tuzağa düşme.
Bozuk temel üzerine yeni bir yapı kurmak yerine,
Yeniden sağlam bir temel at!

Emperyalizmin sana sunduğu iki seçenek vardır : “Ya O, Ya Bu”
O’nun, BU’nun kavgası yalnızca seçim meydanlarında.
Gerçekte ise, yok aslında biribirilerinde farkları,
Her ikisi de son derece itaatkar;
İsterlerse olması…

“Ey Türk Gençliği”
Üçünçü seçenek ise senin damarlarındaki “asil kanda” dolaşıyor.
Bunu iyi değerlendir…