Altına Hücum !

Arslan Bulut:
Altın hesabı, ülkenin vücudunu satmaktır!

Arslan Bulut
17 Ocak 2013

2013-01-09_Altın

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch’in son yayınladığı raporda,

Türk bankalarının, 2013 yılında büyük ihtimalle Türkiye’nin güçlü ekonomisi ve bankacılık sektöründen fayda sağlamak isteyen yabancı bankaların satın alma hedefleri haline gelecekleri öngörüsüne yer verildi. Raporda “2013’te orta ölçekli Türk bankaları arasında birleşme ve satın almalar yaşanması ihtimal dahilinde. Bankacılık sektörünün sağlıklı kredi temelleri, pazar büyüklüğü, ekonominin olumlu görünümü, Türkiye’yi cazip hale getiriyor. Piyasada yeni konsolidasyonların olması olasılığı var” denildi.

Peki şu anda Türkiye’de bankaların ne kadarı yabancıların elindedir?
Benim elimde kesin bir rakam yok ama yüzde 40 diyen var, yüzde 50 diyen var..

Şu anda yarısı yabancıların elinde olan Türkiye’deki bankalar,
önemli bir operasyona da başladı ve
halkın elindeki altınları toplama yarışına girişti.

Konuyla ilgili bir yazı yazan Güngör Uras,

“Bankalar, eritilip 24 ayara dönüştürülen altınları öncelikle ’müşterileri adına’saklamak mecburiyetinde.
Altın ya yurtdışındaki bankalarda ya Merkez Bankası’nda saklanır.
Bankalar müşteri adına sakladıkları altınları Merkez Bankası’ndaki mevduat kanuni karşılık hesaplarındaki yükümlülüklerinde kullanabiliyorlar. Bankalar bu altınları borç para alırken garanti olarak değerlendirebilirler” dedi.

Peki Merkez Bankası, Türkiye’nin parasını nerede saklıyor?

Merkez Bankası eski başkanlarından Yaman Törüner,
2007 yılı Haziran ayında Milliyet’teki yazısında
Paramızı bize verip faiziyle her şeyimizi alıyorlar
başlığı altında bu konuya açıklık getirmiş ve şu bilgileri vermişti

“Türk bankaları, ortalama yüzde 8’e mal ettikleri ve düzenlemeler nedeniyle
tutmak zorunda oldukları döviz fonlarını, ortalama yüzde 4 faizle yabancı bankalara
yatırırlar.

Merkez Bankası’na ve Hazine’ye yüzde 7 civarında mal olan dövizler de
ortalama yüzde 4’le yabancı bankalara yatırılır.

Yabancı bankalar, kendi ülkelerindeki fonlar aracılığıyla gelip,
bizim paramızın bir bölümünü bizim borsamıza, bir bölümünü de
bizim Hazine bonolarımıza veya tahvillerimize yatırırlar.

IMF sayesinde, kur riskini garanti ettiklerinden
yüzde 22 civarında faiz alırlar.

Yabancılar bizden aldıkları 112 milyar doların,
80 milyar dolarını Hazinemize ve borsamıza sıcak para olarak yatırır;

bizim paramızla havadan yüzde 22 faiz alırlar.

112 milyar doların ne kadarının mevduat alınan ülkeye yatırılacağına ise,
rating (değerleme) şirketleri karar verirler. Buna, ’ülke riski’ denilir.

Bu hükümet geldikten beri bu yolla,
sıcak paraya yaklaşık 90 milyar dolar faiz ödedik. (2007 yılına kadar)
İşte bu faizlerle,

yani hiç para koymadan

yabancılar bankalarımızı ve diğer önemli kuruluşlarımızı satın aldılar.
Almaya da devam edecekler…

Bu sebeple, ülkemize rekor derecede yabancı yatırımcı geldi.
Küresel sermaye, bu yolla hiç sermaye koymadan,
Türkiye’de ve gelişmekte olan diğer ülkelerde iyi para kazanıyor.
Yabancıların AKP’yi neden destekledikleri belli değil mi?”

İşte bu sistem uluslararası bir dolandırıcılıktır. Türkiye’nin bankalar ve Merkez Bankası üzerinden
nasıl soyulduğunun çok net çekilmiş bir fotoğrafıdır.

Şimdi gözlerini, bankalarla birlikte
Türk halkının elindeki altınlara diktiler.

Parlak vaatlerle, halkın elindeki altınları da topladıktan sonra, karşılığını,

Türkiye dışındaki büyük bankalara yatıracaklar.
Türkiye’nin elinde hiçbir birikim kalmayacak.

Şu anda Türk halkının elinde bulunan altınlar, büyük bir felaket veya büyük bir savaş durumunda
Türkiye’nin en büyük teminatlarından biridir.

Türkiye’nin elinde hiçbir teminat kalmasın diye, şimdi altınları da topluyorlar.
AKP iktidarı buna iktidarda kalmak için yol veriyor ama Türkiye ile birlikte kendisini de yok ediyor.

Geçen gün eski İçişleri Bakanı Sadettin Tantan bize,

Bugün en önemli istihbarat yapısı olan sigorta şirketleri, bankacılık ve haberleşme sistemleri yabancıların elindedir. Stratejik bütün kurumlar özelleştirildiği için istihbarat da özelleşmiştir. Hatta düşünce kuruluşları da biraz istihbarat yapılanması içerisindedir” diyordu.

Bir insanın vücudundaki, sinir sisteminin, dolaşım sisteminin ve sindirim sisteminin
dışarıdan başka bir insan tarafından kontrol edildiğini düşünün..

Türkiye işte bu duruma düşürülmüştür.
Türkiye’yi vücudunu satan bir ülke durumuna getirmişlerdir.

Yeniçağ